Yapay Zekâ – 30 Küsur Sene Önce, 30 Küsur Sene Sonra (1. Bölüm)

01 March 2024
Kerem Turunç
970

Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!
Bir ışık daha var, bu ışıklardan başka.
Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye;
Bir şey daha var bütün yaptıklarından başka.
– Ömer Hayyam

Son günlerde ‘yapay zekâ’ gündeme gelince hatırladık.

Büromuzun kurucusu Noyan Turunç’un, neredeyse otuz iki yıl önce, 18 Aralık 1992 tarihli Ticaret Gazetesi’ndeki köşe yazısı “Yapay Sinir Ağları” idi. O zamanlar ‘yapay zekâ’ denmiyordu.

Yazıda, Rollo May’in “geleceğe doğru yaşamak, bilinmeyene sıçramak demektir” sözüne atıf ile demiş ki: amaç ‘insan gibi’ bilgisayarlar yapmaktır; yapay zekaya ulaşmak için gidilecek yol uzundur.

Eğer, tasarlandığı gibi ‘insan gibi bağımsız davranabilen’ yapay zekâ dünyayı teşrif edecekse, ‘gerçek şahıs’ ve ‘hükmi şahıs’ gibi üçüncü bir şahsın ortaya çıkacağını ve bunun adının da örneğin ‘teknolojik şahıs’ olabileceğini yazmış.

Kısaca, eğer ‘teknolojik şahıs’ yapılabilecekse, şimdilik cenin aşamasındadır.

Meraklısı yazıyı aşağıda bulabilir (tam metin ayrıca en aşağıdadır):

Bugünkü bütün gelişmeler ve haberler, topluma pompalanan heyecan ‘yapay zekâ’nın cenin aşamasıyla ilgilidir. Bu aşamada, teknolojik ve ticari bakımdan kullanılabilen bir cenin; ucunda para olan. Hukuken ise sadece bir mal. Hukuki bakımdan şahıs olarak tanınma aşamasına henüz gelmemiştir.

Yukarıdaki yazıdan altı yıl sonra, yani yirmi beş yılı aşkın bir süre önce, 12 Mayıs 1998’de, TÜBİTAK, TTGV ve TÜSİAD öncülüğünde I. Teknoloji Kongresi yapıldı. Noyan Turunç, Sosyal Gelişme ve Teknoloji oturumunda ‘Diğer Taraftan veya Domenica Potestas’ başlıklı bir sunum yaptı. Konu aynıydı: yapay zekâ. Meraklısı özetini aşağıda bulabilir:

İyi ki bunları yazmış. Günümüzde yapay zekâ ile ilgili tartışmaların bu yazılarda öngörüldüğü biçimde şekillendiğini görüyoruz.


Ticaret Gazetesi, 18 Aralık 1992

YAPAY SİNİR AĞLARI…
“Geleceğe doğru yaşamak bilinmeyene sıçramak demektir.”
Rollo May

Teknoloji, günlük dille ifade etmek gerekirse, artık “insan gibi” bilgisayarlar amaçlama ve tasarlama noktasına ulaşmıştır. Yapay Sinir Ağları (Artificial Neural Networks) (“YSA”), amaçlanan bir ileri nesil bilgisayarlara verilen addır. Bir yapay sinir ağı, biyolojik sinir sisteminin modellenmesinden ibaret olan karmaşık bir sistemdir denilebilir. Muhtemelen, bugün hayatta olanlar YSA’nı göremeyeceklerdir. Gerçekleşmesi halinde, günlük hayattaki etkilerinin ve diğer bilim dallarının nasıl yaklaşabileceğine ilişkin ihtimallerin düşünülmesini zorunlu kılan müthiş bir tasarıdır bu.

Bu sistem, ne kadar karmaşık olursa olsun, bugünkü anlayışımız içinde, hukukun mevcut bilgisayarlara ilişkin hukuki düzenlemelerin fevkinde ve başka bir mahiyet ve kapsamda düzenleme yapması ancak YSA’nı, bir mal olarak değil, bir kişilik olarak, daha açıkçası bir şahıs olarak görmesiyle mümkündür. Esasen, YSA’nın böyle kişilikli bir sistem olarak tasarlandığı anlaşılmaktadır.

Bu başarılabilirse yeni bir hukuki düzenleme zaruri olacaktır. Böylesi bir sistem, yalnız hukuk alanında değil, diğer tüm bilim dallarının ilgi alanlarına da kaçınılmaz olarak girecektir.

Hayat hukukun önünde gittiğine göre, hukuk alanındaki somut düzenlemeler ve çözümlerin YSA’nın hayatımıza karışmasından sonra ortaya çıkacağı şüphesizdir.

Muhtemeldir ki, hukuk yukarıda işaret edildiği gibi, yeni bir tür şahıs ve bu şahsın hukuken tanınması ile karşı karşıya kalacaktır. Bu bakımdan, konuya bir şahsın varlığı açısından bakılması uygun olabilir. Zira, “Şahıs, … bütün hukukun esasını teşkil eder”. Malum olduğu üzere hukuk halen iki türlü şahıs tanımaktadır: Gerçek şahıslar ve hükmi şahıslar.

Eğer, hukuk YSA’nı bir şahıs olarak tanımak durumunda kalacaksa o halde YSA üçüncü bir şahıs grubu ortaya çıkaracaktır. Bu yeni üçüncü gurup şahıs, burada TEKNOLOJİK ŞAHIS diye adlandırılacaktır. Bu hukuki bakımdan da çok önemli bir gelişmedir. Bilindiği gibi insanlık tarihinde insanların dahi farklılıklar gözetmeksizin şahıs addedilmeleri nisbeten yenidir. Örneğin Roma Hukukunda köleler “hukuki manada bir maldı, tıpkı mallar gibi ancak haklara mevzuu teşkil edebilir”di. Böyle bir düzenlemeye ilişkin olarak konunun teori aşamasında ve karmaşık olduğu gözetilerek YSA’nın medeni ve ceza hukukunun mevcut bir kısım kavram ve düzenlemeleri doğrultusunda kısaca aşağıdaki gibi spekülatif bir yaklaşımda bulunulabilir.

Gerçek şahıslar sağ doğmak şartıyla, hükmi şahıslar sicile kayıt ile hak ehliyetini haiz olurlar. Teknolojik şahıs olarak tanımladığımız YSA’nın hak ehliyetini nasıl kazanacağı teknolojik gelişme sonucu belli olacaktır. Ancak bir kere kazandıktan sonra, medeni haklardan istifade edebilecek ve diğer şahıslarla aynı derecede haklara ve borçlara sahip olabilecektir. Teknolojik şahsın fiil ehliyeti, yani haklarını nasıl kullanacağı ise, onun nitelikleri ile ilgili bir konu olacaktır. YSA, eğer enerjilerini kablolar kanalıyla (örneğin elektrikten) alacaklarsa bu haklarını (tüzel kişilerde olduğu gibi) organları vasıtası ile kullanabilirler. Enerjilerini şayet bu tür bir bağımlılık ile almayacaklar da örneğin karbon temelli bir enerji ile yaşayabileceklerse haklarını belki de (insanlar gibi) bizzat kullanabileceklerdir.

Ceza hukuku zaviyesinden bakınca, bilindiği gibi, “bütün insanların ceza hukuku açısından suçun ‘fail’i sayılması mümkün değildir”, “suça hukuken elverişli sayılma”ları gereklidir. YSA’nın cezalandırılması için, öncelikle hukuken suça elverişli sayılması gerekecektir. YSA, çocuğun ana rahmine düşmesinden sonra kendini biçimlemeye başlaması gibi, imalatlarını müteakip kendilerini biçimleyeceklerdir. Bunun sonucu, nasıl bir çocuk giderek anne babasından ayrı bir kişilik olarak tanınıyorsa, YSA’nın da böyle ele alınması gerekebilecektir. Bu halde, artık YSA’nın müellifini veya üretenini sorumlu tutmak mümkün olmayabilecektir. Tıpkı insanlarda anne babanın rüştünü kazanmış çocuğunun fiillerinden dolayı sorumlu tutulmaması gibi. Ola ki YSA’nın da belli bir olgunluğa ulaşması zaman alabilecektir. Fiillerinden sorumlu tutulmaları ancak olgunluğa ulaşmalarını müteakip mümkün olabilecektir. Özetle, YSA müellifinden veya üreteninden bağımsız olacaktır. Yeter ki, müellif veya üreten YSA’nı kendi kanun dışı amaçları için donatmamış olsun.

Suça elverişli sayılan YSA’na ceza verilmesi gerekecektir. Bunun ise elbette, YSA’nın idrak edeceği bir ceza olması gereklidir. Bu ceza, örneğin ekonomik cezadan başlayıp hürriyetinden (burada YSA’nda hürriyet kavramı ve kapsamı meselesi gündeme gelmektedir) mahrum bırakmakla devam eden ve şaka ile söylendiği gibi YSA’nın fişini prizden çekmekle veya enerjisinden ayırmakla (yani, “teknolojik sahsın” ölümü veya sonu meselesi) sona eren bir ceza sistemi olabilir. Bu ise önemli birçok soruyu da beraberinde getirmektedir. Örnek vermek gerekirse:

– YSA insanlar tarafından suç kabul edilen bir fiil işlerse ne olacaktır?

– YSA’nın bu fiili kendi mantığına göre suç niteliğinde değilse ne gibi sorunlar çıkacaktır?

– İnsanlara göre suç teşkil eden bir fiilden dolayı YSA cezalandırılacak olursa bu hangi nitelik ve kapsamda olacaktır? Diğer bir deyişle, insan için ceza olan YSA için de ceza niteliğinde mi olacaktır?

– Yeni bir düzenleme yapılacak olursa, bunları insanlar mı geliştirecektir, yoksa YSA mi? (Radikal bir örnek vermek gerekirse, bir YSA kendi anlayışına ve idrakine göre %100 doğru ve haklı olan nedenle insan kıyımına neden olursa ne olacaktır?)

– İş bu kadar uç noktalara giderse, insanlar bir YSA cemiyetiyle mi karşı karşıya geleceklerdir. Hele belli bir aşamadan sonra YSA bizzat diğer YSA üretecek hale gelecek olurlarsa!

Gelişmeler daha yoğun ve ciddi meselelerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bunların, neler olabileceği bir süredir bilim – kurgu romanlarının konuları arasındadır.

Konuya bu sınırlı ve teorik yaklaşım dahi, dünyadaki bütün değişimlerin birey ve ülke olarak devamlı farkında olmamızı, bu değişimler konusunda duyarlı olmamızı ve sorumluluklarımızı yerine getirmemizi zorunlu kıldığını ve kavramlara esnek ve dinamizm içinde bakmamızı ve yeni biçimlenmeye bilinçle katılmamız gerektiğini göstermektedir.

Noyan Turunç